BEREKETLİ TOPRAKLAR, KAŞ!...

Lokanta, dükkan ve barların sıralandığı Cumhuriyet Meydanı eski Kaş’ın kalbi. Eski yerleşimin sokak ve caddeleri burada kesişiyor. Meydan teknelerin demirlediği limana bakıyor ve akşam olduğunda bu çevre cıvıl cıvıl oluyor.
İlçenin simgesi ise Uzun Çarşı Caddesi’nin sonundaki Likya lahdi. Üzerinde sekiz satırlık Likçe bir yazıt ve kabartmalar da görülen lahit MÖ 4. yüzyıla tarihleniyor. Çukurbağ Yarımadasına doğru giden yolun üzerinde Helenistik döneme tarihlenen bir tapınak, bunun üstündeki yokuşta şimdi cami olarak kullanılan eski bir Rum kilisesi, biraz daha ileride de 26 basamaklı antik tiyatro bulunuyor. Surlar, kayalara oyulmuş mezarlar ve yer yer görülen Likya tipi lahitler Antiphellos’tan günümüze ulaşmış diğer kalıntılar.

MEİS ADASI
Kaş’ın tam karşısında yaklaşık 2 km uzağında Yunanistan’ın Meis adası yer alıyor. Kaş, Meis’in can damarı, zira Meisliler ihtiyaçlarının büyük bölümünü Kaş’tan karşılıyor. Zaten Kaş’ın yerlileri de Meis’ten göç etmiş. Eskiden 10 bin kişinin yaşadığı Meis’te şimdilerde 300-400 kişi yaşıyor, ama Meis’e uçak seferleri düzenleniyor ve bu küçük ada turizmden büyük gelir sağlıyor. Pasaportu ve vizesi olanlar Meis’e Kaş’tan teknelerle günü birlik gidip, gelebiliyor.
Kaş’ta yılın dokuz-on ayı denize girilebiliyor. İlçe merkezindeki Küçük Çakıl Plajı yüzmek isteyenlerin ilk tercihi. Buradan devam edildiğinde daha büyük bir koy olan Büyük Çakıl’a varılıyor. İki plajın içinden de kaynak suyu çıktığı için deniz oldukça soğuk. İlçenin tam karşısındaki karadan ulaşımın bulunmadığı Limanağzı Plajı da Kaş’taki bir başka seçenek. İnceboğaz ve Akçagerme Plajları ilçe yakınlarındaki diğer plajlar.
Kalkan yolu üzerindeki Kaputaş Plajı ise Dünyanın en güzel plajlarından biri olarak kabul ediliyor. Yol üzerinden 187 basamaklı merdivenlerle inilen plaj aynı adı taşıyan dar kanyon sayesinde oluşmuş. Meraklısı içine güneşin giremediği bu dar kanyonu da gezebilir.
Kaş’tan kalkan gezi tekneleriyle çevreyi keşfetmek olanaklı. Özellikle Kekova’yı görmek gerek. Kekova’ya düzenlenen tekne turlarının ilk durağı Üçağız köyü. Daha sonra yalnızca denizden ulaşılabilen Kaleköy’e varılıyor. Antik Simena kentinin üzerinde gelişen ve tamamı SİT alanı olan Kaleköy şirin kalesi, denizin içindeki lahitleri ve bozulmamış taş evleriyle son derece güzel bir yer. Kaleköy’ün karşısında ise depremlerle suya batmış bir kent ve bu nedenle karadan kopmuş Kekova adası yer alıyor.
Beydağları’nın bir kolu Akdağlar ise 3000 metreye varan dorukları ve yaylalarıyla Kaş civarında yaşayıp da yaz sıcağıyla bunalanların kaçış noktası. Akdağ’ın eteklerinde İslamlar, Üzümlü, Bezirgan ve Gökçeören gibi birbirinden güzel yayla köyleri yer alıyor. Sahil köylerinin yaylaları ise Gömbe’nin etrafında sıralanıyor. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olduğu bilinen Kaş’a 70 km uzaklıkta Gömbe tarihi boyunca yayla köylerinin alışveriş merkezi olmuş; Temmuz-Ağustos aylarında kurulan panayırı yöre halkının büyük ilgisini çekiyor. 60 metre yükseklikten düşen Uçarsu Şelalesi ve bir krater gölü olan Yeşil Göl de Gömbe’deki doğa harikaları.

DEMOKRASİNİN BEŞİĞİ: LİKYA

Likyalıların 200 civarında kent kurduğu kabul ediliyor, bunların büyük bölümü Kaş çevresinde bulunuyor. Hemen hemen her köyde Likyalılardan kalma kalıntılar görülüyor. Likyalıların Anadolu’nun kıskanç savunucusu olduklarını ve dara düşen kardeşlerinin yardımına koştuklarını biliyoruz. Mısırlılara karşı Hititlerin, Yunanlılara karşı Troyalılara omuz verdiklerini antik kaynaklardan öğreniyoruz. Aynı zamanda “özgürlük delisi”ydi Likyalılar; başkent Xanthos’ta teslim olmamak için son ana dek savaşmış, sonra da kendilerini yakmışlardı. İşte bu kahramanlıkları yüzünden “Likyalılara hiçbir zaman, hiçbir kimse bey olamadı” demişti dönemin yazarları.
Likyalılar bundan 2200 yıl önce çağdaş demokrasiyi bile geride bırakan bir birlik kurmuşlardı. Askerlerin ağır bastığı Atina demokrasisinin aksine Likya'da yöneticiler ve milletvekilleri daha çok sivillerden oluşuyordu ve başkanlar bir yıllığına değişik bir kentten seçiliyor, kadınlar da meclis başkanı seçilebiliyordu.

ORMANLAR YANIYOR, DEVLET BAKIYOR

Geçtiğimiz Pazar günü memleketim Armutlu adeta cayır cayır yandı. Hayriye köyü yakınlarında başlayan yangın 200 hektarlık bir alanda etkili oldu ve çoğu 1964 yılında dikilmiş 200 hektarlık kızılçam ve fıstık çamı ormanı gözümüzün önünde kül oldu.
Anız yakılması yüzünden başladığı söylenen yangına çok geç müdahale edildi. Neredeyse tamamı ormanlarla kaplı Armutlu yarımadasındaki bu yangına ilk etapta 30 orman işçisiyle müdahale edildi, ilk helikopter yangın başladıktan 5 saat sonra Balıkesir’den geldi. Üçüncü helikopter geldikten ve poyraz şiddetini kaybedip deniz kıyısına ulaştıktan sonra yangın kontrol altına alınabildi. Uçaklar Atina’daki yangına gönderildiği için Armutlu’ya gelmedi, karadan yapılan müdahaleler ise yangının büyümesini engelleyemedi.
Havadan özellikle uçakla müdahale edildiğinde orman yangınlarının çok çabuk söndürebildiği söyleniyor, o halde yeteri kadar uçak almak için ne bekleniyor? Bütün ormanlarımızın yanıp gitmesi mi? Bu nasıl bir devlet yönetimidir?
Bu yangından sonra orman vasfını yitiren yerlerin durumu ne olacak, özellikle imara açılmamış koylar 2B sınıfına girecek mi? Bunun takipçisi olacağım, ağzı sulananlara duyurulur.

Nasıl gidilir?
Kaş, İstanbul’a 940 km, Ankara’ya 704 km ve İzmir’e 486 km uzaklıkta. Uçakla gelmek isteyenler ise 190 km uzaklıktaki Antalya’yı yada 160 km uzaklıktaki Dalaman’ı tercih etmeli. Kaş’a 17 km uzaklıktaki Kaputaş Plajına gitmek içinse Kalkan minibüslerine binmek gerekiyor. ( ERSOY SOYDAN- TUYED )