FİRUZ BAĞLIKAYA: BAKANLIK YASA TASALAĞINI BİR ANDA RAFA KALDIRDI

TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Firuz B. Bağlıkaya, zorlu geçen 2020 yılının ardından TÜRSAB TV’deki ‘Turizm Gazetecileri Soruyor’ programında Savaş Daş, Yılmaz Keleş ve Hasan Arslan’ın sorularını cevapladı.

FİRUZ BAĞLIKAYA: BAKANLIK YASA TASALAĞINI BİR ANDA RAFA KALDIRDI

Bağlıkaya’nın sorulara verdiği cevaplar özetle şöyle:

Yaşanan kriz ortamında TÜRSAB olarak elinizden geleni yaptınız mı, yapabildiniz mi? 

Bu sorulara cevap verirken bazı şeylere açıklık getirmek zorunluluğu var. Bunlar yapmaya çalıştığımız ancak henüz yapamadığımız işler için mazeret değil, şikâyet hiç değil… Herkes konuşuyor, müsaade ederseniz bu yeni yıl vesilesiyle biraz da bu konuları ben anlatayım:

Bugün hala yaşanan sorunların birçoğunun altında mevzuattaki eksiklikler yatıyor. Bunu düzeltmek, eksiklikleri gidermek için çalıştık, çalışıyoruz. Az da olsa yavaş da olsa bu çalışmaların bazı karşılıkları geliyor, son seyahat acentaları yönetmeliğindeki değişiklikler bu kapsamda değerlendirilebilir. Bazı sorunlarımız halloldu, bazıları devam ediyor. Ama herşeyden önce değişmesi gereken 1618 sayılı yasadır, yönetmeliklerle sadece rötuşlar yapılabiliyor.

Bakanlıkla birlikte başından sonuna kadar bizzat benim de katıldığım aylarca, her hafta Ankara’ya gidip hafta sonları dahil çalışarak olması gereken yasa çalışmamızı bitirdik. Bunun sonucunda Bakanlık bürokrasisiyle akıl birliği, fikir birliği içinde ortaya bir taslak çıkardık. Bu taslak, birçok aşamada Bakana sunuldu, onun düşünceleri dikkate alınarak revizyonlar, toplantılar yapıldı.

Sonunda hazırlanan taslak, bizim de katkı verdiğimiz Bakanlık taslağı olarak her Bakanlığa gitti, görüş aldı. Sektöre bizzat Bakan tarafından sunuldu, anlatıldı. Hatta bakan beyin talebi ile kendi şirket yetkililerine dahi sunum yapıldı. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Taslak rafa kalktı, Birlik ile irtibat koparıldı…

Acentaların hakkını savununca ‘Onların istedikleri olmaz’ denilmeye başlandı

Yasa neden rafa kaldırıldı?

Çünkü, o güne kadar hiç gündeme getirilmemiş, son anda yasanın içine koyulmaya çalışılan bazı maddelere şiddetli itiraz ettik. Otellere transfer hakkı tanınmasını istediler, itiraz ettik. Seyahat acentalarını aradan çıkaran global internet sitelerinden pazarlama ve satış yapılmasına itiraz ettik. Tekelleşmeye, küçük ölçekli acenta faaliyetlerinin yok olmasına sebep olacak bazı maddelere itiraz ettik.

Sermaye gücü yerine personel şartı, teminat yerine etkin ve işlevsel sigorta getirmek istedik. Turizm tüketicisi ile ilgili hususları Ticaret Bakanlığı yerine Turizm Bakanlığı mevzuatının içinde çözülmesi konusunda ısrarcı olduk. Bu konulardaki görüşümüzü her ortamda dile getirdik, yazılı olarak da iletip kararlılığımızı gösterince kanun taslağı yok sayılmaya, “onların istedikleri olmaz” denilmeye başlandı.

Yaygara koparanların hepsi Bakan Ersoy’dan taslakla ilgili bilgi aldı

Yasa taslağının kamuoyunda tartışılmaması da çokça eleştirildi…

Yasa maddelerinde neler var bilmiyoruz diye yaygara kopartanların neredeyse hepsi bakan beyin daveti ile bu taslak ile ilgili bilgi aldı, fikirlerini söyledi. Orada da bir mutabakat sağlanamadı ki. O gün bugündür; yaklaşık 20 aydır 1618 çalışmaları durduruldu.

Çalışmalar durdu ama hayat durmuyor devam ediyor. Bakın bu çalışmalar başladığında dünya başka bir dünyaydı şimdi bambaşka. bizim hayatın gerisinden değil önünden gitmemiz gerekiyor, sorunların içinde bocalayan değil, çözümlerin içinde ilerleyen bir yaşamı yakalamamız gerekiyor.

Şimdilerde TÜRSAB’ın olmadığı Turizm Yasası lafları dönüyor

Maalesef bu durumu yakalamak yerine bununla kalmadı, arkası da geldi: TTGA yasası, görüşümüz alınmadan TÜRSAB’ yok sayılarak çıkartıldı. Konaklama vergisi ile ilgili yasa, gene görüşümüz alınmadan TÜRSAB yok sayılarak çıkartıldı. Şimdilerde Turizm Yasası diye bir laflar dönüyor, duyduğumuza göre bu yasanın içinde TÜRSAB yokmuş ama bizim haberimiz gene yok. Arkadaşlar çağın kavramı yönetişim, bunu görmezden gelmek TÜRSAB’ı değil, yaşanılan çağı görmezden gelmektir.

Bize ne kadar muhalif varsa Bakan Bey'in gözdesi olarak her çalışmaya katılıyorlar

(Turizm yasası neden sektörün geniş kesimlerince tartışılmıyor?) TÜRSAB’ın son seçimlerinde bize ne kadar muhalif varsa çok ilginçtir ki Bakan beyin gözdesi olarak her türlü çalışmaya katılıyorlar, şimdi rehberler birliği yasasının bazı arkadaşlarla tartışıldığını biliyoruz. TÜRSAB’ı görmezden gelmenin de ötesinde ortadan kaldırmaya çalışan bir yaklaşımın duyumlarını alıyoruz. Bunlar bu konjonktürde yaşamamız, uğraşmamız, tartışmamız gereken şeyler mi Allah aşkına?

Bakın, pandemi döneminde sorunları çözecek, dertlere merhem olacak mevzuat değişikliği önerilerimize cevap dahi verilmedi, hatta belge devrine izin gibi bazı taleplerimiz kabul edilirken işe yaramasın diye özel çaba sarf edildi, değişiklikler sorunu çözmekten çok daha da karmaşık hale getirecek şekilde çıktı. TÜRSAB’ın işini kolaylaştıracak hiçbir şey yapılmadığı gibi işlevsiz ve atıl kalması için her şey yapıldı.

Köhnemiş İlişkiler Yönetmeliği birkaç saatte değiştirilip otellere ödenmiş avansların iadesi konusu çözümlenebilecekken yapılmadı, hatta sermaye gücü kısıtlı olan diğer acentalara karşı bu durum kullanıldı. İşi çözmesi beklenen, işi çözmesi gereken makamda sessiz kaldı, böylece sermayesi güçlü olana avantaj sağladı.

İlk defa bir Turizm Bakanı İstanbul’da çalıştığı halde TÜRSAB’ı ziyaret etmedi

Bakan Ersoy ile TGA veya TİK toplantılarında bir araya geldiğinizi görüyoruz. İletişiminiz ne seviyede?

Her sivil toplum örgütünde olduğu gibi TURSAB üyelerinin talepleri var bizim görevimiz bu talepleri en uygun bir şekilde hükümete iletmektir. Sadece turizmin değil bütün sektörlerin meselelerine duyarlı ve ülkeyi ileri götürme konusunda kararlı bir Cumhurbaşkanımız var. Hükümet temsilcilerinin aynı duyarlılıkta davranıp Cumhurbaşkanımızın vizyonunu kendi yaklaşımları ile daraltmamaları gerekir.

Cumhurbaşkanımızın sektörümüz için yaptıkları hepimizin zihinlerinde. Biz taleplerimizi iletip takip ederken böyle yapıyorlar diye Bakanlığa küsmedik elbette, irtibatı, iletişimi hep canlı ve aktif tuttuk, yine yazdık, yine aradık, ısrarla talep etmeye devam ettik. Ancak, başka Bakanlıklardan cevap alırken kendi Bakanlığımızdan sorunları çözecek adımlar gelmedi. Meslekten bir arkadaşımızın bakanımızın olmasına çok sevinmiştik bu durumun sektörde firmalar arası dengeyi bozacağını düşünmemiştik.

Bugüne kadar TÜRSAB olarak devletin hiçbir bakanı ile sorunumuz olmadı. Olamaz da. Türkiye turizm tarihinde ilk kez bir Turizm Bakanı, her hafta en az iki gün İstanbul’da çalıştığı halde üyesi olduğu, bir zamanlar yönetimine talip olduğu TÜRSAB’ı ziyaret dahi etmedi! Bizler defalarca Makamda ziyaretlerde bulunduk, bu konudaki haksız ithamda bulunanları insafa davet ediyorum.

Devletin içinde yeri olan, kanunla kurulan, Anayasa’da tanımlanan meslek örgütünü yok sayması, kamu kurumu niteliğindeki Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütlerinden olan TÜRSAB’ı görmezden gelerek , işlevi belli olmayan derneklerle, oluşumlarla sosyal medya pozları verilen toplantılar yapılması, bu toplantılarda TÜRSAB’a çatılması normal mi? Yasa ile kurulmuş Meslek örgütünün görüşünü almadan , haber vermeden, davet etmeden Turizm ile ilgili bu kadar yasa, çalışma yapılması normal mi? Bu olaylar, istişareye dayalı devlet anlayışıyla bağdaşmayacağından, sonunda devlet anlayışı elbette hakim olur, yanlış olan şeyler bir gün muhakkak düzeltilir.

Bakan Bey ne zaman davet etmiş de gitmemişiz!

Bakanlık çağırmış gitmemişsiniz gibi iddialar ortaya atıldı. Bu iddialar doğru mu?

Tüm kadrolarımız hemen her gün Bakanlıkla temas etmeye devam ederken, “Çağırdık, gelmediler; randevu istemediler,” denilmesi ise ayrı bir üzüntü kaynağı… Çağırıldığımız her toplantıya katıldık bunun aksini söylemek doğru değildir. Madem böyle iddia ediyorlar, hangi toplantıya ne zaman çağırılmışız da gitmemişiz, davet yazısı ya da mailini göstersinler biz de görelim… Böyle bir şey yok bu yemeği ocaktan indirsinler, artık dibi tuttu…

Bakanımız çağırsın, her zaman giderim, amacımız turizmin gelişmesi memleket insanının aş ve işe kavuşmasıdır. Başka bir amacımız yoktur. Bunlar doğru değil arkadaşlar ama maalesef doğru olmayan bir sürü şey tekrar tekrar söylenip, biz de devletle kavga görüntüsünden algısından kaçınmak için cevap vermeyince meydanı boş bulup söylüyorlar da söylüyorlar, bu kadar tekrar olunca inananlar da çıkıyor tabii!

“Makamlar kavga yeri mi? Hesap görme yeri mi?”

Bakan Ersoy’la kavgalı mısınız?

Kamuoyunda “TÜRSAB’la Bakanın arası kötü” ya da “Başkanla Bakan kavgalı” gibi laflar edildiğini ben de biliyorum. Peşinen söyleyeyim; benim Sayın Bakanla yaptığım bir kavga yok, eski arkadaşımdır neden kavga edeyim? Benim ağzımdan hangi kötü lafı duydunuz? Sitemim, şikâyetim, itirazım oldu, hepsi seyahat acentalarının, TÜRSAB’ın çıkarlarını korumak içindi, yine olur eğer seyahat acentalarına yönelik bir yanlış varsa itiraz da ederiz, şikâyet de…

Ama bu gibi hizmetlerde şahsi konuları öne çıkarmak olmaz, biz yapmayız… Devlet ve kamu kurumu olan meslek örgütü kavga edemez, birbirini yok sayamaz… Makamlar uzlaşma zeminleridir, müzakere ve tartışma yerleridir, çatışma değil… Bizim anlayışımız budur, herkesin de bu olmalıdır.

Herkesten rica ediyorum, bu lafları bıraksınlar, bunları diyenlere sorsunlar “Makamlar kavga yeri mi? Hesap görme yeri mi?” Makamımız bize ya seçimle, oy verenlerin itimadı ile ya da bizi oraya getiren iradenin takdiriyle verilmiştir. Biz bu iradelerin itimadına mazhar olmak için çalışmalıyız, duygu ya da egolarımızı tatmin etmek için değil. En azından ben böyle düşünüyorum.

Dişimizi sıktık, sıkmaya da devam ediyoruz

Fakat bir sorunun olduğu da aşikar. Sorun kişisel mi? İlkesel mi?

Makamlar işlerin kişiselleştirileceği en son yerlerdir. Sorumluluk her şeyin önünde olmalıdır. Makamlar arkasına saklanıp kişisel hesapların görüleceği yerler değildir. İşbirliği yerleridir. Seçilmiş, gerçek üst irade olan Cumhurbaşkanımıza olan saygımız ve inancımız ile bugüne kadar arkamızdan konuşulanlara, algı operasyonlarına hiç cevap vermedik, her şeyin doğrudan ve haklıdan yana düzeleceğine olan inancımızla dişimizi sıktık, sıkmaya da devam ediyoruz.

Ne kadar ayıp bir şey, bunlara cevap verirken bile utanıyorumÖzel hayatla ilgili konuşmaktan hazzetmediğinizi biliyoruz, ama sormadan da geçemeyeceğim. Bu konuyla ilgili sorular geldiği için soruyorum, Bakan'ın eşinin içinde bulunduğu tanıtım projesiyle ilgili bazı acentelerin yazdığı yazıları size bağlayanlar var...

Evet hazzetmediğim doğru. İlk ve son kez cevap vereyim… Bizim fıtratımızda, ahlakımızda özel hayatla görevimizi karıştırmak yok, hele de birinin ailesi hakkında herhangi bir sebeple görüş beyan etmek, konuşmak asla ve kat’a olmayacak şeydir. Ne kadar ayıp bir şey, bu yalanları devreye sokanlar utanmıyorlar sıkılmıyorlar belli ki ama ben bunlara cevap verirken bile utanıyorum. Bahane diye üretilen gündemlerin asıl failleri ile sözde çalışmalar için görüşmeler yapılırken koskoca Bakanlığın kamu kurumu niteliğindeki TÜRSAB’la ilişkisini kesmesini bunlara dayandırmak hangi anlayışa, hangi akla sığar? İnandırıcı olur mu?

Diğer Bakanların verdiği değeri kendi Bakanımızdan beklememiz çok mu? Bir yandan da omuzunuzda küçüğünden büyüğüne binlerce acentanın hakkını korumak gibi bir mesuliyet var omuzlarınızda.

Bakan’ın bu tavrı karşısında çalışmalarınızı nasıl sürdüreceksiniz?

Yasa olmadı diye pes mi edeceğiz? Hiç olur mu öyle şey? Etmedik, etmeyiz! Seyahat acentalarımızın haklarını korumak için gerekirse her Bakanlığın önünde yatarız dedik, Ulaştırma, Ticaret, İç İşleri Bakanlıkları, Diyanet İşleri Başkanlığı, Sivil Havacılık gibi kurumlara derdimizi, taleplerimizi anlattık. Daha geçenlerde Ulaştırma Bakanımızı, İçişleri bakanımızı ziyaret ettik, sorunlarımızı anlattık, son derece verimli sıcak görüşmeler yaptık. Bunları yaparken kendi Bakanlığımızın desteğini alsaydık sonuçlar çok daha hızlı ve olumlu alınırdı ama olmadı.

Diğer bakanlarımızın kurumumuza verdiği değeri, ayırdıkları zamanı, gösterdikleri güler yüzü ve anlayışı kendi bakanımızdan beklememiz çok mu?. Çözüm aşamasına geldiğimiz 9+1 araçlar, yol güzergâh belgeleri gibi sorunlarda nasıl mücadele edildiğini, çözümün nasıl ve neden geciktirildiğini, kimin tarafından engellendiğini konuyu takip eden tüm meslektaşlarımız biliyor. Yine de iadeler, yasaklarda istisnalar gibi konularda kısmen de olsa başarıya ulaştığımızı söyleyebilirim.

Bakanlığın 18 yıldır yapmadığı denetimi biz seçimlerden bu yana kesintisiz yaşıyoruz

TÜRSAB’daki denetim devam ediyor mu?

Genel Kurulda Oybirliği ile ibra edilmiş bir dönemi, üstelik toplantılarda yanınızdan ayırmadığınız kişilerinde yönetimde sorumlu pozisyonda olduğu bir dönemi bu kadar uzun bir süredir denetliyorsunuz, ama ibra olmamış yönetimi denetlemiyorsunuz. Trajikomik değil mi ? Bakanlığın 18 yıl yapmadığı denetimi biz, seçimlerin ertesi gününden itibaren kesintisiz yaşıyoruz. Kurumumuza yerleşen müfettişler 14 aydır çalışmalarını sürdürüyorlar.

7/24 denetimle çalışmaya alıştık artık, her gün sorulara cevap vermek işimizin bir parçası oldu. Onları misafir etmekten bir şikayetimiz yok. Bizim dönemimizle ilgili başlayan denetim, tamamlandı diye biliyorum, şimdi önceki yönetimlerin dönemleri için denetim devam ediyor. Kendilerine her türlü desteği veriyoruz. Öyle bir denetim süreci ki, kadrolarımızın bir kısmının işi müfettişlere hizmet etmeye dönüştü.

129 bin biletle ilgili raporu düzenleyen Bakanlık neden açtığımız davalara müdahil olmadı?

Her türlü denetime açığız diye denetim hak ve yetkisi böyle sürdürülüyor, olsun, alnımız açık, buyursunlar. Kurumlar için en önemli denetim mekanizmaları seçimlerdir ve üyelerimizin verdiği güvendir. Meslek hak ve menfaatleri için çalışan bir kurumuz biz, doğal olarak her türlü denetime açığız. Bütün kurumların denetlendiği düzeyde hakkaniyetli her türlü denetim yapılabilir.

Ama insan sormadan edemiyor: Neden eski yönetim dönemlerine ilişkin bulunan, üstelik bakanlık tarafından tespitli usulsüzlükler, suç unsurları üzerine gidilip davalar açılmadı? Bizim açtığımız davalara Bakanlık neden müdahil olmadı? 129.000 adet sahte bilet ile ilgili raporu düzenleyen Bakanlık değil mi, neden kendi raporlarıyla tespit edilen yolsuzluğun gereğini yapmadı?

Denetimin amacı bulunan kusurları eleştirmek, zarar verenleri sorumlu tutmak, suç işleyenlerin cezalandırılmasını sağlamak değil midir? Yoksa müfettişlerin raporlarında tespit edilen suçlara ilişkin şüphelileri sağ yanına oturtup kamuoyuna poz vermek midir?

Türkiye’de bir ilk yaşandı ama sadece 4 dava açtırabildiler, bundan güzel cevap olur mu?

TÜRSAV’daki denetimler ne aşamada?

Vakıflar biliyorsunuz bizim Bakanlığa bağlı… Devletin, Bakanlığa bağlı müfettiş kadrolarının önemli bir kısmı bu dönemde kurumumuzda görevli… Vakfa yönelik denetimlerde müfettiş raporları beni, eski ve yeni vakıf yönetim kurulu arkadaşlarımı olmayan suçlarla itham ediyor: Vakfa bağış toplamak! Sanırım Türkiye’de ilk kez bir Vakıf yönetimi bağış toplamak konusunda suçlanıyor. Hem de görevden alınmasını talep ederek suçlanıyor.

Suçun adı da zorla bağış toplamak! Duyan da haraç alınıyor sanır. İlginç şeyler oldu, oluyor. Mesela Türkiye’de belki de hiç olmamış bir şey oldu: Vakıflar Bölge Müdürlüğü, bağış yapan üyelere tek tek yazı yazarak “Paranızı geri isteyin,” dedi, yetmedi, bağış yapan acentalarımız tek tek aranarak zorla bağış yaptırıldığına ikna edilmeye çalışıldı. Hani derler ya sözün bittiği yer, Vakıf konusunda öyle bir yerdeyiz aslında. Yine de haklılığımızın verdiği güçle dayanıyoruz.

Bu yöntemlerden medet umanlar birliğimizin 'Birliğiyle' ilgili çok büyük bir mesajı aldılar aslında. Düşünebiliyor musunuz; Bağış yapan 1.200 kişiden sadece 4 evet sadece 4 kişi Birliğe karşı dava açtı.. Bunlar da bu fırsatı değerlendirmek isteyen, seçimlerde karşımızda yer almış kişilerin etkisi alanındakiler. Bundan güzel cevap olur mu? Bizim üyelerimiz merttir, yiğittir. Kimsenin tezgahının parçası değildir. Üyelerimizin her biri ortada endam eden herkesi de zaten gayet iyi tanımaktadır. Şu pandemi günlerinde kurum olarak bizi meşgul ettikleri konulara bakar mısınız. Millet can derdinde ama başka dertte olanların yol açtığı işlerle uğraşmak zorunda kalıyoruz.

Zamanı gelince şahsi işlerimizle ilgili de hukuk nezdinde hakkımızı tabii ki arayacağız

Şirketlerinizde de denetimler vardı. Sona erdi mi? Bu kadar üzerinize gelinmesi sizi yordu mu?

Bu durum atacağınız adımlarda tereddütler yamanıza neden oluyor mu?) Çok şükür, ne Birliğimizdeki görevle ilgili, ne de kendi işimizde hesabını veremeyeceğimiz bir durumun içinde hiç olmadık. Kurumumuzu ve üyelerimizin menfaatlerini korumak için şahsen zarar görmeyi dahi göze aldık, bundan şikâyet de etmedik, bu yüzden görevimizi inandığımız gibi yapmaktan sarfınazar etmedik. Verilen görevi kutsal bilip kişisel sorunlarımızı ikinci plana attık, Birliğimizi, mesleğimizi korumaya çalıştık.

Şahsımıza, şirketlerimize musallat olanlarla, saldıranlarla, ekmeğimizi elimizden almaya çalışanlarla mücadelemizi bize verilen görevle karıştırmadık. Kimsenin gündemini şahsi işlerimizle meşgul etmedik. Bu konuda eleştirdiğimiz yerleri kendimize örnek almadık. Zamanı gelince şahsi işlerimiz ile ilgili hukuk nezdinde hakkımızı tabi ki arayacağız. Gün olur, gerçekler ortaya çıkar ve adalet er ya da geç yerini bulur, biz buna inanarak ayaktayız.

Günümüzün konusu bu değil sanırım, ben böyle bir anı kendi işlerimle ilgili konuşarak değerlendirmek istemem. Yoksa kim yapıyor, kimin talimatı ile yapıyor, ne yapılmaya çalışılıyor, kimlere nasıl baskılar yapılıyor, baskılara boyun eğmeyen kimler görevden alınıyor, hepsini biliyoruz

Tanıtım Ajansı başka ülkelerde de var ama nasıl var?

TTGA ile ilgili itirazlarınız vardı. İtirazlarınızın gerekçelerini biraz daha açabilir misiniz?

Evet, itirazım vardı, halen de var! TÜRSAB’ın bu yapının içinde olmasından, TÜRSAB başkanının yönetimde olmasından, hatta aday olup seçilmesinden neden rahatsız olunur? Hadi TÜRSAB’ başkanına yönetimde görev vermediniz, bıraksaydınız da aday olup seçilme hakkı olsaydı, yönetmelikle bunu da yok ettiler. Tahmin ediyorum, benim yüzümüzden başka başkanlarında başı yandı.

TTGA yasası hazırlayıp, bunu “her ülkede, uzun zamandır vardı,” diye anlatıyorlar, bu doğru değil: Büyüklüğü ile dünya turizm liginde altıncı sıradaki turizm sektörümüzün önünde yer alan hiçbir ülkede böyle bir yapı yok! Tanıtım Ajansı niteliğinde bir kurum yok demiyorum, böyle bir yapı yok. Sektöre bu kadar yük olan, yönetim gücünün bu kadar kamuda olduğu, bu kadar büyük bütçeli, bir yapı yok.

Madem ülkeyi tanıtmak ve turist getirmek için bir yapı kurulup, sektörden para toplanacak, bu yapıda turist getirenler, bunu iş-meslek edinmişlerin olması gerekmez mi, işi turist getirmek olanların meslek örgütünü dışarıda ne sebeple tutarsınız?

Bağımsız gibi gösterilen yapının içinde kamu görevlilerini çoğunluk yapıp, turist getirmekle ilgisi olmayan, işleri, bizim getirdiğimiz turistleri ağırlamak olan otelcileri, memurlara eklerseniz bu yapıdan büyük başarılar bekleyemezsiniz, bu yapıyı mucize gibi de sunamazsınız.

Bu yapının eksiğini, yanlışını söyleyecek deneyime sahip olanların seslerini duymak istemezsiniz elbette, Suni bir sorun yaratıp konuyu başka yerlere çekersiniz.

Yurtdışından tek bir turist getirmeden ‘Ben turizmi herkesten iyi bilirim’ demek dayanıksız bir söylem

Ama bu memleket meselesi, biz doğruyu söyleriz, söyleyeceğiz. TTGA, doğru yapılanırsa, sektörü kucaklarsa, daha bağımsız hale getirilir de sadece denetimi bakanlık tarafından yapılırsa, ülkemiz için çok büyük işler başaracaktır, buna inanıyoruz, yanlışların düzeltilmesi için doğruları söylemeye devam edeceğiz.

Yurtdışından tek bir turist getirmeden “ben turizmi herkesten iyi bilirim,” demek, dayanaksız bir söylemden öteye gidemez. Tur Operatörleri, incoming turizmi, ülke turizm ekonomisinin lokomotifidir. TTGA başta olmak üzere bu gibi alanlarda Tur Operatörlerinin , Incoming acentalarının temsilcilerinin olması gerekliliktir, olmazsa büyük eksikliktir.

200 Milyon Dolarlık kaynağı birkaç tur operatörüne verirseniz bunu sektöre anlatamazsınız

Pandemide seyahat Acentaları ve Tur Operatörlerine verilen destekler hakkında neler düşünüyorsunuz? Yeterince destek görebildiniz mi?

Ak Parti hükümetleri sosyal devlet anlayışı ile daha çok yaygın ve küçük ölçekli kurumları korumaya yönelik politikalar geliştirmektedir. Bu bağlamdan bakanlığın önceliğinin de hükümet politikalarına uygun düşmesi gerekirdi. Bugüne kadar bildiğimiz deneyimlediğimiz çizginin çok dışında, tersinde uygulamalara tanık olduk maalesef sektörümüze dair. Incoming turizm, desteklenmelidir.

Ancak bu destek sadece birkaç tur operatörüne maddi desteğin tamamını vermek değildir, olmamalıdır. Cumhurbaşkanımızın inisiyatifiyle devletin büyük fedakarlıklarla ortaya çıkardığı, sınırlı kaynaklar Bakanımız tarafından çok daha etkin, yaygın, verimli en önemlisi adil ve hakkaniyetli kullanılması beklerdik. Evine ekmek götürmek zorunda olan, çocuğunun okul taksitlerini yatırmak zorunda olan acente sahipleri ve çalışanlarının hakkını savunmak, hem vicdani sorumluluğumuz hem de sosyal adaletin gereğidir.

Bu her biri birbirinden değerli birkaç tur operatörlerini rahatlatabilirsiniz, bu tur operatörlerinin çalıştığı bazı otelleri mutlu edebilirsiniz. Ama verdiğinizle, ülkeye bu kanaldan gelen dövizi karşılaştırırsanız, serbest rekabeti bozarak elde edilen sonucun bir başarı olmadığını anlarsınız.

Hele de bu büyük parayı, şu pandemi döneminde büyük fedakarlıklarla ortaya çıkarılan can suyu kaynağını, 200 küsur milyon doların üzerine bir meblağa tamamlanmaya çalışılan kaynağı, herhangi bir teminat dahi almadan, sektörün ayakta ve hayatta kalmaya çalışan küçükleri yerine nasıl ve hangi kriterlere göre seçildiği, o kriterlerin neye göre belirlendiği gibi sorular ile çok tartışılacak sadece birkaç şirkete verirseniz sektöre anlatamazsınız, bize anlatamazsınız.

Pandeminin başından yana üyelerimizin ihtiyaçlarını ilgili makamlara bıkmadan usanmadan anlattık

Seyahat Acentalarının sorunlarını ilgili makamlara yeterince iletebildiniz mi? Bu konuda vicdanen rahat mısınız?

Pandeminin başından bu yana sektör adına 7/24 çalıştık, çalışıyoruz. Üyelerimizin ihtiyaçlarını, ilgili makamlara ilettik, bir defa değil, bıkmadan usanmadan defalarca; sözlü, yazılı, uzaktan, yüz yüze, bizzat, temsilciler aracılığı ile… Her yolu denedik, deniyoruz.

“Ben varsam iyi, ben yoksam çok kötü” anlayışı ile davrananlar saygıyı hak etmez

Pandemi döneminde çok eleştirildiniz, kendinizi anlatamamak veya yanlış anlaşıldığınız hissine kapıldığınız oluyor mu?

Çok şeyle aynı anda mücadele ediyoruz. Mücadele tek başına verilmez, arkamızda üyelerimizin gücünü, desteğini hissederek, yol arkadaşlarımızla birlikte mücadele ediyoruz. Her birine burada bir kez daha teşekkür ederim. Ancak bazı arkadaşlarımız kendilerine seçimle gelinen makamlarda yer bulamadığında, buna ilişkin talepleri yerine gelmediğinde önce kırgın, sonra kızgın ruh hali içine giriyorlar, bunu biliyorum, çok da insani buluyorum.

Ama bu ruh halleri başkalarının elinde oyuncak olmaya, haksız ve asılsız ithamların yapıldığı masalarda meze olmaya evrildiğinde işte bunu anlamıyorum, anlayamıyorum. Bir göreve talip olmanın yolları vardır, açık açık söylersiniz, gerekirse seçime girersiniz, seçilir ya da seçilmezsiniz ama bu tavrınıza saygı duyulmasını sağlarsınız. Bir makamı ya da görevi örtülü, kapalı kapılar ardında talep ederseniz ve reddedilirseniz bunun acısını asılsız laflar ederek, kurum düşmanlığı yaparak, meslek örgütüne saldırılırken, kurum yok sayılırken masalarda yer alıp pozlar vererek çıkaramazsınız.

Bir zamanlar yer aldığınız kuruma karşı tezgahlanmaya çalışılan kumpaslara kapalı ya da açık destek vererek kendi geçmişinizi karalamış olursunuz. “Ben varsam iyi, ben yoksam çok kötü” anlayışı ile davrananlar saygıyı hak etmez. Kişilerin birbirleriyle olan hesaplarının, rekabetlerinin görüleceği yer kurumun adının karıştırıldığı dedikodular değildir.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun çok kıymet verdiğim bir sözü var

Niyetlerini saklanmadan söyleyenler, hadi bir derece, bir de başkalarının arkasına saklanıp fark edilmediklerini zanneden, dedikodularla iyi niyetli insanları üzerimize doğru kışkırtanlar var aramızda. Bunlar an gelir bizim etrafımızda olup bizi alkışlayabilir de, şaşırmayız. Ama unutulmamalı; Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun çok kıymet verdiğim bir sözü var. “Haklıdan yana değil, güçlüden yana olanlar, korkak ve kaypak olurlar, güç merkezi değiştikçe dönerler fırıldak olurlar, ki, bir saniyesine bile hakim olamadığımız bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur.”

Keşke birkaç büyük operatöre verilen teşvikler can çekişen acentaların yaşaması için dağıtılsaydı

Destekler genellikle krediler şeklinde tanımlandı. Fakat birçok seyahat acentası bu kredilerden yararlanamadı. Bu konuda nerede yanlış yapıldı? Bakanlığın seyahat acentalarına destek olarak açıkladığı kredilerin kullanılamayacağını, seyahat acentalarının aranan şartları karşılayamayacağını söylemiştik, maalesef haklı çıktık. Seyahat acentalarına yönelik kredi destekleri sözde kaldı, çok çok az sayıda seyahat acentası dışında kimse yararlanamadı.

Seyahat acentalarına yönelik mali destekler konusunda kaynak sıkıntısından söz edenler, birkaç tur operatörüne aktarılan tutarla binlerce seyahat acentasının ayakta ve hayatta kalmasının sağlanacağını da unutmamalılar. Tabii bunlar kaynak kullanımında bunu yönlendirenlerin tercihleriyle ilgili konulardır.

Devlet Bütçesinin zor bir dönemden geçtiği bu pandemi günlerinde cumhurbaşkanımızın inisiyatifiyle ortaya çıkarılan bu kıymetli kaynak, sektörü yönetme sorumluluğu olanlar tarafından daha adil, hakkaniyetli ve verimli dağıtılmış olsaydı…

Keşke birkaç büyük tur operatörüne farklı teşvikler düşünülüp onlara verilen büyük nakdi kaynak, seyahat acentalarının yaşaması için can derdindeki meslektaşlara dağıtılsaydı.

O yardımın dörtte biriyle binlerce seyahat acentası kurtarılabilirdi

Kıbrıs’taki sektöre dahi yardım edildi, bizim küçük orta boy acentalarımıza yardım edilmedi, bunun sorumluluğu hükümette değil elbette, tamamen Bakanımızın tercihinin bu yönde olduğu çok açık.

Kimlere nasıl yardım edilmesini istiyorsa o şekilde yaptı. O yapılan yardımın dörtte biri ile binlerce Seyahat Acentası kurtarılabilirdi. Turizm can damarlarının yaşaması ile gelecekte umut olmaya devam edebilir, turizm, turizmi hayatının merkezine koymuş turizmcilerle var olur, turizmcileri ezerek, yok sayarak ve hatta yok ederek turizm kurtarılamaz…

Biz bildiğimizi söylüyoruz…Herkese de bunu tavsiye ederim

Neden böyle oluyor sizce? Bakan Bey sektörün dinamiklerini, acentaların mevcut durumunu bilmiyor mu?

Hiç kimse her şeyi bilemez… Biliyorum diyen, bildiğini zanneden, iddia eden öğrenme yolunu kapatmış demektir. Ona bir şey öğretmek de mümkün değildir. Bu benim değil, filozofların sözü, ne kadar doğru! Biz her şeyi bilmiyoruz, bildiğimizi söylüyor, bilmediğimiz konularda bilenlerle ortak aklı çalıştırıyoruz. Herkese de bunu tavsiye ederim.

Kimsenin butik acentalar yerine birkaç tur operatörüne yer açma hayaliyle başı dönmesin

Bakanın şirketinin büyüklüğü ve sektördeki rekabet tarzı herkesin malumu. Pandemi sonrasında, küçüklerin yok edildiği, büyüklerin daha da büyüdüğü bir sektörün oluşacağı yönünde iddialar var. Pandeminin yarattığı koşullar, sektörün ticari karakterinin yeniden şekillendirilmesinde bir araca mı dönüştürülüyor?

Hiçbir seyahat acentası ile ilgili doğrudan bir şey söylemek istemem. Rekabetin korunması zurnanın zırt dediği yerdir. Biz buna dikkat etmek zorundayız. Bu yüzden söyleyeceklerimi her hangi bir seyahat acentası ile doğrudan ilişkilendirmemenizi rica ediyorum. Rekabet, çok değerli bir olgu… Bunun adil olması çok önemli. Bu yüzden kanunlar var, Rekabet Kurulu var. Ama rekabet bozulursa, hele de rekabet ortamı birileri lehine bozulursa bunun sonucunda sektörün zarar göreceğini anlamak gerekir.

Türk turizminde, hele de iç turizmde, otelcilikte rekabetin bozulduğunu görüyoruz. Bundan da rahatsızız. Exclusive satılan otel sayılarına 2017 ve 2021 yılları itibari ile bakarsanız neler olduğunu görürsünüz. Rekabetin tesisi ve korunması için yeni yasada buna çok önem verdik. Yasanın çıkmamasıyla, yönetmeliklerin değişmesiyle, tur-transferdeki otobüs, minibüs sorunuyla, pandemide otellerin avansları

iade etmemesiyle, tüketiciler karşısında seyahat acentalarının perişan edilmesinin önüne geçilememesiyle ve daha bir dolu konuyla ilgili yaşananlar rekabetin bozulmasının etkenleri… Bunlar çözülmeyecek işler mi Allah aşkına…Kimsenin butik, yerel, kendine özgü faaliyet gösteren seyahat acentaları yerine birkaç, tur operatörüne yer açmak hayali ile başı dönmesin.

Biz, seyahat acentalarını mesleki ticari işletme olarak tanımlayıp, eşit ve adil çalışma ortamı yaratma isteğimizden vazgeçmeyiz…Birilerinin emek yoğun çalışan, mesleki birikimini ortaya koyan seyahat acentalarını küçük gören, yok sayan, zihniyetine karşı direnmeye devam edeceğiz.

Yasayı, yönetmeliği çalışırken de bu anlayışı koruduk, bundan sonra da aynı anlayışla hareket edeceğiz. Biz, herhangi bir üyemizin, adı, büyüklüğü ne olursa olsun diğer üyelerimize zarar veren, rekabeti bozan konumda olmasını istemeyiz.

Bu konudaki kararlılığımız ve tutarlı yaklaşımlarımızdan rahatsız olanlar oldu ki, bizi devre dışı bırakmak için türlü tevatürü servise koydu, kamuoyunda yer bulan olumsuz haberler bize mal edilmeye çalışıldı.

Bakanlık ve TÜRSAB arasında bir sorun varmış algısını yaratıp yaşatanlar bu sorunun tekelleşme isteğindeki bir tur operatörü ile seyahat acentalarını küçük büyük ayırmadan, mesleği yaşatmak için mücadele eden Birlik yönetimi arasında olduğunu bilmelidir, konu bu kadar nettir. Onlar bilmezden gelsinler, zararı yok! Biz dile getirir, herkesin duymasını, bilmesini sağlarız.

Derneğin ismi ne olursa olsun ancak o kadarını temsil edebilirsiniz

TÜRSAB’la iletişim kanallarını daraltan Bakanın, dernekler, platformlar ve çeşitli mail gruplarıyla süreci yönetmeye çalıştığını görüyoruz. Hatta yakında ‘Whatsapp gruplarıyla görüşmeye başlayacak’ diye espriler yapılıyor. Bakanın bu yaklaşımı sizde rahatsızlığa neden oluyor mu?

Dernekler 7 kişi bir araya gelince kurulan yapılar. Bu 7 kişinin ne olduğu, seyahat acentası ile nasıl bir ilişkisi olduğu fark etmez ama adına seyahat acentası lafını eklerseniz gören sizin temsil kabiliyetiniz olduğunu zanneder. Çiçekçiler de kurabilir, Çantacılarda kurabilir, Üye sayınız kaçsa, bunların kaçı seyahat acentasını temsil etme niteliğine sahipse siz o derneğin ismi ne olursa olsun ancak o kadarını temsil edersiniz. Kurumumuzun adı Türkiye Seyahat Acentaları Birliği! Adında Türkiye var, kanun koymuş adını…

Bir de “Birlik” sözü var. Birlik kelimesi önemli, beraberliğin kurumsallaşmış hali… Seyahat Acentalarının beraberliğini ifade ediyor. Bu yüzden her seyahat acentası üyemiz ve hepsi aynı oy hakkına sahip, herkes eşit… Çok şükür ki büyük bir çoğunluğun itimadı ile seçildik. Hem de karşımızda 3 ayrı grubun, perde arkasından bir araya getirilmesine ve seçimdeki hezimeti son anda fark edip, rakiplerimize açık destek verirken son anda desteğini saklayanlara karşın seyahat acentaları %65 oyla bizi seçti. Bütün bu zorluklarla mücadelede gücümüzün kaynağı budur.

Tek amacı TÜRSAB’da koltuk kapmak olan dernek olur mu? Var!

Dernek konusuna tekrar dönmek istiyorum… Dernekler TÜRSAB siyasetinde seçim çalışmaları yapmak için güç toplamaya çalışılan platformlara mı döndü acaba?

Bazı dernekler eskiden beri varlar ve belli bir konuyla uğraşıyorlar, bunlara diyeceğim yok ama bir de amacı bir iş başarmak yerine TÜRSAB’ta seçimlerde koltuk kapmak için kurulmuş dernekler var, misyonu tam olarak bu. Bizi yönetime taşıyacak bir kayığa binelim. Tek amacı TÜRSAB’ta koltuk kapmak olan dernek olur mu? Var! Madem seçilmek için bu kadar çaba harcıyorsunuz ; neden bu kurumu yok sayanların, yok etmeye uğraşanların, güçsüz düşürmek için çabalayanların ekmeğine yağ süren pozlar veriyorsunuz?

Aslında bindikleri dalı kesiyorlar… Bu kurum yok olursa çok istediğiniz makamlar da olmayacak, farkında değil misiniz? Ya da hiçbir zaman seçilemeyeceğinizi düşünüp, size yar olmayanın yok olmasını mı istiyorsunuz? Bu dernekler ya da oluşumlar, eksik, yalan yanlış bilgiyle yazılar yazıyorlar, bunlara cevap vermek yerine işimizi yapmaya çalışırken, bundan cesaret alan, kendi eksik bilgisinin eşliğinde ahkâm kesenler, bu eksik, yanlış bilgilerini sözüm ona resmi yazılara bile döküyorlar.

Biri sorsa, hangi sıfatla? Cevap yok! Kurum yok, kimlik yok, hukuksal karşılığı olmayan sıfatların ardından cehalet sergilenmesi bürokraside sonuç almalarına yeter mi? Yetmez tabii ama TÜRSAB’a saldırıdan hoşlananları mutlu etmeye yetebilir.

Onlar mutlu olsunlar, biz işimizi yapalım. Bugüne kadar kendisini yetkin ve “özel görevli” sanıp raporlar hazırlayanlar, yazılı taleplerde bulunanlar, dönüp baktılar mı hangi talepleri yerine geldi?

Bu klavye muhaliflerin hepsi trolleriyle birlikte 100 kişi!

Ama şunu da söylemeden geçmeyeyim: Kamu Kurumunu bırakıp, kızgın, kırgın seçim kaçkınları ya da yılgınları ile görüşüp mavi boncuk dağıtarak da sektör yönetilmez. Yanılıp, sektöre ayar verdiğini zannedersiniz, bu kişileri ; mesleğin gerçek sahipleri de biz de ciddiye almayız…

Meslek örgütlerinde muhalefet seçime kadar olmalı seçimden sonra seçilmiş yönetime destek olunmalı, aksi takdirde kendi mesleğine zarar verirsin. Mesleğinle menfaat çtışması yaşayanlara yardım etmiş olursun. Seçime girecek cesaretleri ve güçleri olmadığı için, Sürekli her yönetime muhalefet edip, seçime hiç girmeyenler var. kendisini bulunmaz hint kumaşı zannedenler, öyle olmadığı söylendiğinde de küsüp gidenler var.

Karizmayı çizdirmemek için başkaları üzerinden yoklamalar yapmak , figüran kullanmak siyasi partilerde olur belki ama meslek örgütünde olacak iş değil. Delikanlı gibi göreve talip olursun, seçime girersin, kazanamazsan bükemediğin bileği öpersin. İşine gücüne bakarsın. Muhaliflik iş olmuş. Allah’tan bu klavye muhaliflerin hepsi 10 kişi trolleriyle birlikte hadi deki 100 kişi, 10 binin üzerindeki acentayı rahatsız ediyorlar.

Bakan Bey'den bunları bekliyoruz

Sorunlar devam ediyor ve acentalarında TÜRSAB’dan istekleri var. Bu isteklerin büyük bir kısmı yasal olarak mümkün değil fakat, ne olursa olsun TÜRSAB tarafından dertlerinin dile getirilmesi gibi haklı beklentileri var. Bakanla yaşanan durum ortada… Nasıl çıkacaksınız bu açmazdan. Var mı alternatif bir planınız?

Biz aynı zamanda bir sivil toplum örgütüyüz: Türkiye’nin en yaygın kitlesi olan ve kanunla kurulmuş kamu yararına çalışan bir yapıyız. Kendi üyelerimizin hakkını hukukunu savunmaktan başka bir amcacımız yoktur. Bu ülke için bizim üstlendiğimiz sorumluluk budur bu kamu görevini hakkıyla yerine getirmeye çalışıyoruz. Sorunları esas muhatabı ile çözemez isek , Seyahat acenatlarımızla ilgili iki şikayet makamımız var:

Birincisi: Sayın Cumhurbaşkanımız. Sektörün en zor problemlerini kendisi ile paylaşıyoruz.

İkincisi: hem kendi kamuoyumuz hem de ülkemizin kamuoyudur hakkımızı hukukumuz korumak için sorumlu olduğumuz meslektaşlarımız ve yüce Türk milletini doğru bilgilendirmek topluma karşı olan sorumluluğumuzdur.

1. Biz bakan beyden ayrıcalık değil, hakkımız olan hizmeti bekliyoruz

2. Biz bakan beyden sayısı 4-5 olan değil, 12.000 den fazla olan acentalarımızın sorunlarına çözüm bekliyoruz

3. Biz bakan beyden hükümetin genel politikalarına uygun icraat bekliyoruz.

4. Sektöre ve sektörün yasal örgütlerine uyumlu davranış bekliyoruz

5. Bizim kimseyle bir meselemiz yoktur sektörümüzün sorunlarının giderilmesi dışında bir beklentimiz yoktur.

Uzun zamandır sebebi belirsiz bu tavır karşısında çok sabrettik bu sabrın sebebi Sayın Cumhurbaşkanımıza olan saygımızdan. Muhtemeldir ki bizim bu suskunluğumuz muhatap tarafından yanlış yorumlanıyor. Bundan sonra hakkımızı her makam ve zeminde aramaya devam edeceğiz.

İşlerin 2021 ortalarına doğru normalleşmeye başlamasını bekliyoruz

İşlerin 2021 ortalarına doğru normalleşmeye başlamasını bekliyoruz. Yurt dışındaki muadil kuruluşların ortak görüşü de aynı yönde.