KEMER'DE AYSBERGİN ALTINDA KALAN TARİH

Kemer’in tarihi bölgeleri deyince Phaselis, Olimpos( Çıralı ) biliniyor ama bilinmeyen o kadar çok  tarihi yeri var ki…Bu yerlerin bazılarının kitaplarda ve tanıtımlarda yeri  var, ama yolu yok; bazı yerlerin ise sadece adı var.
 
Bu bölgeleri gezemeye çıkmadan önce, Akdeniz Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr.Nevzat ÇEVIK’i aradım . Nevzat ÇEVIK hoca 7 yıldan bu yana Kemer Bey dağlarında kazı çalışmaları yaptıklarını ve Kemer’in bu konuda oldukça zengin bir bölge olduğunu bana anlatırken, bu konuya yeterince sahip çıkılmadığını bizlere ısrarla anlatıyor ve bu eserlerin kültür ve turizm adına büyük getiri sağlayacaklarını bize söylüyor. Kemer’in her bölgesinde araştırmalar yaptıklarını da ifade eden Prof.Dr.Nevzat ÇEVIK bu konuda Kemer’in zenginliğini ısrarla bizlere vurguluyor.

Biz de bu sözler üzerine yola çıkıyoruz.

 

Çitten atlayarak,İdyros’a giriyoruz…

İlk durağımız Kemer’in hemen Ayışığı Koyunun yanında bulunan Antik İdyros kenti oluyor. Etrafı çevrilmiş ve kapısında bir kilit var. İçeriye girmeniz imkansız. Doğru mu yapıyoruz, yanlış mı bilmem ama çitten atlayarak içeriye giriyoruz. Burada eski bir Bizans kilise kalıntısının var olduğunu öğreniyoruz. Duvarları ve özellikle yerde bulunan küçük taşlardan yapılmış çiniler ise artık kaybolmaya yüz tutmuş. Etraf otlarla kaplı.. Zaman zaman belediye burasını temizlese de gezip görebileceğiniz bu tarih etrafı kapalı, kapısında kilit orda bekliyor. Hem de yanı başından geçen yüzlerce turistin bakışları arasında..

Burada içimiz buruk Kemer’in kuşbakışı görünümü ile ünlü Çalış tepesine çıkıyoruz. Çıkıyoruz çıkmasına ama yol tam bir kabus yolu. Oldukça tehlikeli ve uçurumlar var. Yukarıya çıktığımızda,  klasik Helenistik çağdan kalma ve Kemer ile Kiriş’e yüksekten hakim bakan tepede kurulu bulunan Çalış Kalesine geliyoruz. Sadece bir duvarı var hemen üstüne verici istasyonu kurulmuş. Sadece bir duvar. Kim bilir bu duvarın ağzı olsa bize neler anlatacak. Açıkçası bu kalenin varlığından birçok kişinin haberi bile yok!

 

Yolu olmayan Selçuklu Av Köşkü…


Buradan yine Kemer içinde Kemer 1 girişinde Jandarma’nın hemen arkasında Selçuklulardan kalma Av köşküne gidiyoruz. Aracımızı park ediyoruz ama buraya ulaşacak yol bulamıyoruz. Jandarma binasının hemen yanında şahsa ait tarla içinden çalı çırpı içinden çamurlara bata çıka Selçuklu av köşküne geliyoruz. Ormanın içinde kalmış burası. Yolu maalesef yok buranın. Yan duvarının bir kısmı çökmüş ve ana binanın içinde bira şişeleri ve yakılmış ve söndürülmüş korlarla karşılaşıyoruz. Galiba birisi alem yapmış burada. İçimiz burkuluyor. Burası 1230-1248 arası dönemlere ait yapı ve  bilinen üç Selçuklu av köşkünden biri olmakla beraber, bölgenin de tek Selçuklu yapısı olma özelliğini taşıyor. Türk-İslam sanat geleneğinin tek örneği olma özelliğini de gösteriyor. Köşkün çatısı ile Hz. Süleyman'ın mühürü ve aynı zamanda Tekelioğlu Beyliği'nin (1400) bayrağında bulunan altıgen yıldız kabartmalı taş merdiven Selçuklu döneminden kalan en güzel örnek olarak hala gün yüzünde. Köşkün giriş kapısı ve ona yakın bulunan duvar yıkılmış durumda. Tanıtımlarda yer alan bu yerin yolunun olmaması ve ormanın içinde çalı çirpi ile gizleniyor olması, ilgilenen birçok kişiye de hayretler uyandıracak cinsten.

 

Kimsenin haberi yok!!...


Buradan yine içimiz buruk Toroslara uzanıyoruz. İlk durağımız Gedelme köyü oluyor. Burada köylüler ile konuşurken, bize Bizans Kalesinin yolunu gösteriyorlar. Geldiğimizde büyük bir kale ile karşılaşıyoruz. Duvarları bir bölümü ayakta ve içi oldukça harabe. Yıkık, dökük. Köyün ortasında kaldığı için birazda korunmuş gözüküyor. Burasının adı Kadrama Kalesi olarak biliniyor. Orta ölçekli bir şehir olan Kadrama Kalesinin içinde de doğal olarak bir insan boyunun geçebileceği bir de mağara bulunuyor. Ayrıca kalenin hemen yanında bulunan ve 25 asırlık olduğu tahmin edilen dev çınar ağacı da bu yapılar kadar eski olma özelliği taşıyor.

 

Lahitler yol kenarında, eski taşlar köy evlerinde..

 

Yolumuzu Batıya çeviriyoruz. Yolda Jeep safariler, ATM Motorları , Yürüyüş turları yapan bir çok turist aile karşılaşıyoruz. Torosların güzelliği bizi adeta büyülüyor. Elimizde fotoğraf makinemizi hiç bırakmıyoruz.Saraycık Köyüne geliyoruz ve şaşkınlığımız bir kez daha artıyor. İsmini bu yörede bulunan ve saraya benzetilen Roma Çağı'na ait büyük bir mezar anıtından (Heroon) alan köyün etrafındaki eski yerleşim günümüzden 2 bin 300 yıl öncesine kadar uzanıyormuş. Eski lahitler yolların kenarında ve eski o döneme ait taşlar köylülerin evlerinin duvarlarında. 1997 yılında Kitanaura olarak belirlendiğini ve buranın ilk kez bir İngiliz subayı olan gezgin Spratt ile Forbes isimli yine bir İngiliz bitki bilimcisi tarafından 6 Nisan 1842 yılında keşfedildiğini öğreniyoruz burasının.. O dönem burada yaşayan insanlar, Pisidya kökenli Solymler olarak biliniyormuş.Kentin kalıntıları Helenistik Dönem'e dayanmakla birlikte çoğunlukla Roma Çağı'na aitmiş.

 

Sahip çıkılmalı..

 

Kemer’e dönüyoruz. Döndüğümüzde anlıyoruz ki, Kemer gerçekten de bir tarih deposu gibi. Mutlaka buraları bilmeyen beklide milyonlarca insan var. Birçok bölge insanı dahi buraları hiç görmemiş. Biz yine de diyoruz ki, Kemer’de deniz, kum güneş var. Ama bunun yanında Tarihte var. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın özelikle bu konuda çalışma başlatması ve bu bölgeleri turizme kazandırmasının yerinde olacağını düşünüyorum. Bu arada son söz olarak yaklaşık 7 yıldan bu yana gece gündüz demeden bu değerleri ortaya çıkarmak için uğraş veren Akdeniz Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr.Nevzat Çevik ve ekibini de kutluyorum. ( HALİL ÖNCÜ )